10 Mayıs 2013 Cuma

Kalp




Hafif bir yağmur vardı...
Öyle pek ıslatmıyor, sadece minik bir huzur veriyordu üzerime düşen her damla. Çevremde yüksek ağaçlar, gökyüzü dalların arasında neredeyse hiç görünmüyordu, akşam üstüne doğru yaklaşmıştı vakit. Hafif bir kızıllık göğü saran ince bulut tabakasının bıraktığı boşluklar arasından fark ediliyordu.

Ağaçların arasındaki bu yürüyüş yolu, iç dünyama yolculuk yapmak ve düşüncelerim içinde yalnız kalmak için güzel bir yerdi pek fazla insan buraları ziyaret etmez, doğanın güzelliğini onun verdiği huzuru, onunla iç içe olmanın güzelliğini anlayamazlardı.

Onunla bu yollardan kaç kez yürümüştük kim bilir, hala  zihnimde dün gibi canlanıyor. O dünyalara bedel tatlı gülüşü, gök mavisi eşsiz gözleri. Soğuk, narin ellerini tutarken ki korkum! O kadar zariftiler ki yanlış bir dokunuşumla kırılacak cam bir heykelin elleri gibiydiler. Artık yoklar... Bir kaç ay oldu sanırım ayrıldığımız o günden beri, o gitmek istedi nedensiz... Ben ise saygı duydum kararına! Çünkü biliyordum o kafasına koymuştu bir kere yoksa lafını etmezdi ve diyeceğim hiç bir şey gitmemeye ikna edemezdi onu. Zaten isterse geri dönebilir, sadece eskisi gibi sıcak bir sarılma yeterli... Benim ona olan sevgimin derinliğini hissediyor olması lazım. Ve bu kalp attığı sürece onu içinde bir yerlerde saklayacaktır...

Hayır yine olamaz! Hemde burada olmamalı...
Birilerini bulmalıyım..

Göğüs kafesimin içinde minicik tatlı bir kaşıntı, çok hoş aslında sanki insanın yüreğini okşuyor. Biraz daha büyümeye başladı o minik kaşıntı, büyük işler başaracakmışçasına ilerlemeye devam ediyor. Sağ elimi orayı kaşıyacak gibi sol göğsüme götürüyorum, sol kolum hiç bir şey hissetmiyor, kaşıntı artık bir karınca yuvasının içindeki yoğun hareketlendirmeye dönüştü ve boynumdan yukarıya doğru büyük bir ağrı uzanmaya başladı. Şah damarımdan kanım emiliyormuş gibi hissediyordum. Göğsümün içindeki o minik kaşıntı büyük bir ağrıya dönüşüp omurlarımın her bir parçasını hissetmeme sebep olmaya başladığı anda, yavaşça dünya bulanıklaşmaya... Kararmaya başladı...

Keşke son bir defa gözlerine bakabilsem, onu ne kadar çok sevdiğimi söyleyebilsem... Diye düşünüyordum, gözlerim kapanmış, ağır ağır dizlerimin üzerine doğru düşerken...


2 yorum:

  1. Ahh neden arkasına bakmadan gidenler, unutulmaz oluyor..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hep işkenceyi sevmemizden kaynaklanıyor...

      Sil