30 Eylül 2013 Pazartesi

Ant




Türk'üm, doğruyum, çalışkanım!

İlkem;

küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak

yurdumu, milletimi özümden çok sevmektir.

Ülküm;

yükselmek, ileri gitmektir.

Ey büyük Atatürk!

Açtığın yolda, gösterdiğin hedefe durmadan 

yürüyeceğime ant içerim.

Varlığım,

Türk varlığına armağan olsun!

"NE MUTLU TÜRK'ÜM DİYENE!"




29 Eylül 2013 Pazar

Bir Yunanın gözünden günümüz Türkiyesi!

Ne kadar gerçektir bir fikrim yok!
Gerçekliğinden öte mantıklı olması benim dikkatimi çekti, eğer gerçek ise Costas adamım sen çok yaşa! Değil ise çok güzel tespitlerde bulunulmuş.

İşte Twitterin aykırı insanı! Türkiye'yi bir Türkten daha iyi savunan Rum Yorgo'nun paylaştığı bir foto-metin.




Peki bu yazı hakkında siz ne düşünüyorsunuz?

27 Eylül 2013 Cuma

Ben ve Ünlüler


Son bir aydır bu haldeyim!


Sakalları kestikten sonraki halim!




Berberden çıktıktan sonraki halim! :D


Ve genel olarak hep Justin gibi tipsizim :P


Kadınlar Neden Kaba Erkekleri Sever?

Uzun zamandır benimde zihnimi kurcalayan bir sorudur kendisi, Mynet'in askmen bölümünde paylaşılmış bir yazının başlığı bu! Okuduktan sonra tespitlerinin doğruluğuna katılıyorum. Buyurun yazıyı okuyalım;



Kadınların büyük bir kısmı, kendisine sözünü geçirebilen, ağırlığını koyduğu yerde kalan maço erkekleri seviyor... Peki ama neden?

İşin aslına bakarsanız, temel neden açık; kadınlar güçlü erkekleri seviyor. Kabalık ise, zaafların ve kişilik zayıflıklarının üstünü örtüp erkek bedenine ve kimliğine kallavi bir cila atıyor!

Erkeği Kaba Yapan Ne?


İster toplumsal normlar, ister genetik kodlanmışlık... ÖZellikle ülkemizde ve her geçen gün artan bir şiddette maçolaşıyor erkekler. Daha çok küfrediyor, kadınlara kaba davranıyor ve neredeyse erkek olduklarını ispat etmek için birilierini tartaklamaya kalkıyorlar. Bu tavırlar, özel hayatlarına da yansıyor tabii. Sevgiliye hakaret etmeler, sert çıkmalar, en basit nezaket kurallarını bile unutmalarla birlikte, ciddi bir kıskançlık da söz konusu. Ancak erkeği asıl kaba yapan nedenler bunlar değil. 

Asıl sebep kadının imajı, toplum içindeki varlığını değerini gün geçtikçe sağlamlaştırması. Çalışma hayatındaki koltuklar kadınlar tarafından paylaşılıyor, kadınlar erkeklerden daha fazla kazanabiliyor ve ne yazık ki artık kadın kendini erkeğine saklamıyor! Dolayısıyla kadınlar, cinsel olarak da en az erkekler kadar tecrübeli bir hale geldiler; üstelik seçiciliğin hazzını da yaşıyorlar. 

Erkeğe has olan ne varsa, kadın da buna ortak; bir tek yalnız üreyemiyorlar ve dolayısıyla da bu konuda erkeklere ihtiyaç duyuyorlar. İşte tam da o safhada devreye giren erkeklik gururu, çalınan rollerin öcünü, kadınlardan çeşitli kabalıklar ve sertliklerle almaya dönüşüyor. 

Özgüvenlerini gün geçtikçe yitiren erkekler, yitik özgüvenlerinin üstünü, kabalık ve maçoluk kisvesiyle, külhanbeyi tavırlarla örtmeye çalışıyorlar. Dikkatli bakan kadın gözleri, bu zaafları görüp olay yerinden anında uzaklaşsa da pek çok kadın bu tipleri kişilik sahibi sanarak aldanmaya devam ediyor. Ve işin asıl kötü tarafı, aldanan bu kadın çoğunluğu yüzünden, dünyanın en iyi yetiştirilmiş, en kibar erkekleri bile azar azar kabalaşmaya başlıyor, çünkü görünüyorlar ki, geçerli olan bu...

Ve evet, bazı kadınlar, kötü muamele görmeyi, güçlü bir erkek tarafından sevilmek sanıyor! Oysaki kabalık, zayıf karakterin üzerine atılmış, kötü bir cila sadece, bunu ilişkinin devamında görüp kendine gelen ya da başına geleni çeken kaç milyon kadın vardır dünyada sizce? Ya da bırakın dünyayı, ülkemizde kaç kadın maço tavırlarına tav olduğu erkeğin gerçek yüzünü görünce şoka giriyordur?

Neden Bazıları Kaba Erkek Sever?


Toplumsal roller bize erkeğin sert olması gerektiğini öğütlüyor: "Erkekler ağlamaz" gibi deyimlerle erkeğin sert olması gerekiyor. Dolayısıyla kibarlık göstermeyen, hayatındaki kadına maço davranan erkek modelini, doğru kişi sanma yanılgısına düşebiliyoruz.

Yatakta daha iyi olacaklarına inanılıyor: Kaba erkeklerin yatakta da akıl almaz olacağına inanılıyor oysa sonuç çoğunlukla hüsran oluyor.

Kabalık ve sertlik güç göstergesi gibi geliyor: En başta "Bana sözünü mutlaka geçirsin!" mottosunu benimseyen kadınlar için geçerli bu durum. Hayatı boyunca kendini korunmamış ve yalnız hisseden, tek başına ilerlemekte güçlük çeken kadınlar, genellikle adam olup arkasında duracak erkeğin maço erkek olduğunu sanıyor. Bu nedenle mafya babalarıyla flört eden kadınlar görmek bile mümkün!

Toplum içinde havalı dursun: Maço erkeğin toplum içinde "cool" duracağı, insanlara belli bir ölçüde korku salacağı aşikardır. Bu nedenle görüntüyü kurtarmak için de tercih edildikleri olur. Kıskançlığı aşk sanmak: Kıskançlık ve aşkı birbirinden ayıramayanlardansanız ve 'Aşık olan erkek kıskanır, bunun için akla gelebilecek her türlü deliliği yapar, hatta gerekirse kaba kuvvete başvurur' yanılgısı içindeyseniz kaba erkekleri sevebilirsiniz.

Sevgiliniz Kaba Mı Değil Mi?


Bir erkeğin kaba mı değil mi olduğunu anlamak için "Lütfen bana karşı dürüst ol. Birbirimize oyunlar oynamanın gereği yok, seni olduğun gibi tanımak istiyorum" diyebilirsiniz. Eğer karşınızdaki kişi gerekli zeka ve duyarlılığa sahipse, bu isteğinizi anlayışla karşılayıp normal davranacaktır. Sonradan değil, doğuştan kabaysa, size ters bir cevap verecek ve üste çıkmaya çalışacaktır. İşte o noktada açık verdiği karakter zayıfığından yola çıkarak, ortamdan hemen uzaklaşın. En başta kendi iyiliğiniz için tabi. Unutmayın ki sonuçta modern toplum düzeninde, centilmenliği yeniden yükselen bir değer haline getirmek, biz kadınların elinde!

Kaynak: http://askmen.mynet.com/ask-ve-seks/bekar-kizlarin-dusunceleri/10303-kadinlar-neden-kaba-erkek-sever.html?limitstart=0


Okuyan kızlar konu hakkında ne düşünüyorlar pek bilmiyorum ama gerçekler bunlar! Siz erkekleri bu hale getiriyorsunuz. Bunu suçlamak için söylemiyorum günümüz gerçekleri bu her gün haberlerde duyduğumuz çevremizde gördüğümüz olaylar bunu açıkça ortaya koyuyor. Şahsen ben bunu bizzat yaşadım:

Kadının kafasını yere vura vura neredeyse patlatan adam durduruldu polis çağrıldı, polis kadına şikayetçimisiniz dedi ve kadın 'O benim kocam' deyip kocasının koluna girip evinin kapısını kapattı.
Ve ailesi zorla evlendirmiş falan değil, kız kendi isteğiyle onunla evlenmiş! O.O
Sonrasında da durum yazıdaki kırmızıyla işaretlediğim yere geliyor, inanır mısınız bilmiyorum ama sevgi ve kibarlık hiç işe yaramazken kabalık ve aşağılamak karşınızdaki kadını size aşık bir hale getiriyor...

İlkokul sıralarında büyüklerinden kaba davranışların kızlar üzerinde işe yaradığını gören genç nesil şiddeti arttırarak çevresindekilere uygulamaya başlıyor ve sonuçlar her gün televizyonlarda , 3. sayfa haberlerinde gördüklerimiz.

Siz siz olun hemcinsinizin yazmış olduğu bu yazıya kulak verin ve mavi renkli yazıya kulak asın!
Hem cinslerim içinse biliyorum öküzlük işe yarıyor ama lütfen insanlık sınırlarını aşmayın!



Kızların hayran olduğu erkek :D

26 Eylül 2013 Perşembe

Çin Yemekleri

Fütursuz bir şekilde canım istiyor bu aralar ama aynı filmlerde ki gibi şöyle karemsi kutularda elimde yiyebileceğim cinsten bir çin yemeğine özlem duyuyorum açıkçası. Nereden çıktı bu sevda onuda tam olarak bilmiyorum sanırım izlediğim filmlerin içindeki yoğun çin yemeği trafiğinden...


Yaz boyunca sıklıkla kore rameni yaptık, poşetlerde ve kutularda satılanlardan yemeye bizimkileri zor da olsa alıştırdım. Çünkü bir paket yedikten sonra bir daha acıkmıyorlar :D Fırsatınız olursa hepsinden birer kere denemenizi tavsiye ederim. Bazılarını beğenmezsiniz belki ama her birinin tadı kesinlikle farklı.

Hiç unutmuyorum daha lisenin ilk yıllarında doğum günüme gelen bir tarihti, kısıtlı zamandaki tatilimde Turgutreis'e götürmüştü bizi Joan bir daha o kadar eğlenceli bir tatilim de olmadı sanırım Jetski, muz, otel, çeşit çeşit her diyardan yemekler. Orada gittiğimiz çin restoranında sundukları pekin ördeği ve çin böreklerinin tadını unutamıyorum. Bir daha öyle güzel bir yemeğe gitme şansım olmadı.

En kısa zamanda İzmir bünyesinde bulunan bütün Çin- Japon ve Uzakdoğu yemekleri yapan noktalara uğrayacağım sanırım :-)

23 Eylül 2013 Pazartesi

Kanalizasyon

Yarın okulların başlayacağının sıkıntısı ve uzun bir tatilden sonra sıkı bir çalışma saatine girmenin verdiği zihinsel bıkkınlık yüzünden kendimi evden dışarıya attım. Attım ama benim kış sonunda bıraktığım İzmir ile yazın sonunda gördüğüm İzmir aynı şehir değil...

Parçalı bulutlu hava ortalığı bir karartıyor bir aydınlatıyor, hafifçe esen meltem güneşin son kalan yakıcı sıcaklığını üzerinden alıp götürüyor insanın, lakin sahil şeridine geldiğin an bir koku burnunun yerinden kopmasını hatta yere düşemeden toz haline gelmesini sağlıyor. Kesif bir gaz kokusu bütün sahil yolunu kaplamış bir halde. Küçüklüğümden İzmir hatıram canlandı direk o kokuyu anladığımda ve aklımdan "İzmir'e mi geldik?" sorusu canlandı. Ben daha bacaksız bir velet iken İzmir dışında oturuyorduk ve özellikle tatillerde bayramlarda geleceğimiz zaman gece otobüse biner sabahın ilk ışıklarında şehre giriş yapardık Bornova üzerinden, ben uyanırdım yukarıdaki soruyu sorardım -İzmir'e mi geldik? Annemde; Evet oğlum yat sen daha var deyim uyutmaya çalışırdı. Ama uyku tutar mı o leş kokuda, sanki bütün şehir leşten, dışkıdan yapılma!

Rahmetli Ahmet Piriştina sağolsun şehri o kokudan kurtardı lakin aynı şekilde devam ettirmeye ömrü yetmedi ve yerine gelen Aziz Bey tamamen İzmirin en önemli varlığı denizi umursamayarak kaderine bıraktı. Körfez yeniden o eski kesif kokuyu şehrin içine yaymaya başladı.



Sahilde yürümek Alsancak'a gelene kadar tam bir işkenceydi, kanalizasyonda yürümek gibi... Yol boyunca gördüklerim ise farklı bir işkenceydi, o meşhur kültür şehri gitmiş onun yerine kültürler arası meydan muhaberesinin kalıntıları kalmış gibi, Karataş'tan Konak'a kadar alışık olduğumuz balıkçı amcalar, Konak'ta pikniğe gelinmiş gibi çimlerin üzerine alabildiğine yayılmış Türkiye'nin her yerinden insan ve ÇÖPLERİ! İnsan başına bir torba çöp düşüyordur heralde ayrıca buna yerlerdeki çiğdem, çekirdek kabukları dahil değil!
Biraz ilerde donlarla 1cm derinliği görünmeyen suya giren çocuklar, Cumhuriyet Meydanını geçtikten sonra sosyetenin renkli simaları(daha doğrusu hepsi rengarenk ama sosyeteyle alakası yok). Nezih balık restoranları ve Alsancak tam bir New York ama atomik boyutta. En azından filmlerden gördüğüm kadarıyla benzetmem o. Her yerden her çeşit insan var ve tuhaf kaotik bir uyum var. Buralar daha temiz gibi görünse de çöpler yine yerlerde kenarlarda.

Alsancak daha çok hoş ve güzel parfümeri gibi koksa da arada esen rüzgar ben buradayım diyerekten kötü kokuyu ciğerlerimize ulaştırmaya devam etti...


18 Eylül 2013 Çarşamba

Pokemon

Çocukluğumun efsane çizgi filmi!




Ev ahalisinden sürekli para toplardım bakkala gidip bir cips daha almak için, tabi ki amaç cips yemek değil taso koleksiyonuna taso eklemek :D
Sonra bir gün tam en güzel yerinde yayından kaldırıldığını öğrendiğimde üzüntüden kahrolmuştum, hatta bir iki kilo bile vermiştim(cips yemeyi bırakmıştım :) ) Tam Chalizard Ash'i dinlemeye karar vermiş ve yayından kalksın olacak olay mı? Yıllar sonra Portakal Liginin tamamını izleme şansım oldu ve güzedi fakat yeni pokemonlar eklenmeye başlayınca soğudum izlemekten. Bıraktım...

Geçenlerde artık boş oturmaktan patlama noktasına geldiğim bir anda yeniden başladım izlemeye en baştan, o kadar çok özlemişim ki! Bir anda yarısına kadar gelmişim hiç farketmeden. Peki neden kendi pokemonum olmasın dedim ve tablet için GameBoy Advance emulatörünü, red fire oyununu indirip başladım oynamaya eh çizgi filmdeki gibi pokemonlarla arkadaş olamıyoruz ama o macerayı yaşamanın eğlencesinin yerini hiç bir şey  tutamıyor. Hatta beş yaşındaki çocuklar gibi yemek saatlerini ve yapmam gereken işleri bile ertelediğim oldu son üç gündür. Sonuç olarak Misty'nin dövüş salonuna geldim ve bir türlü onu yenmeyi başaramadım ama bir pikacu yakalar yakalamaz onuda alt edeceğimden eminim ;)

Hadi bakalım size iyi geceler ben yine oyunuma döneyim :D


Hep bir Chalizardım olsun istemişimdir :D


Şu tatlılığa bakın ^.^ (Mew)

14 Eylül 2013 Cumartesi

Tatil

Uzun bir tatilin sonuna gelmiş bulunmaktayız, yayında ve yapımda emeği geçen bütün herkese şimdiden teşekkürler... :-)



Şöyle bir düşünürsek 2012 haziranından beri tatil yaptığımı rahatlıkla söyleyebilirim. O yaz bitip kışa girerken yeni okulumda, yepyeni bir vizyonla geleceğe adım atmıştım ve muaf olduğum derslerin ders programının neredeyse tamamını kaplamasıyla büyün bir yılım boş geçti yani ilimsel bilgi olarak onun yerine aynı tarihler de aşk hayatımda hiç olmadığı kadar iyi bir yere geldi. Liseden beri beğendiğim kızla beraberdim ve rüya gibi bir okul yılıydı. Her rüyanın bir sonu olduğu gibi bende uykumdan uyandırıldım, yılın sonlarına doğru Bitti Rüya. 

Üzüldüm, hatta bir bocaladım. Fakat daha önceden bildiğim bir şey vardı ve hazırlıklıydım. Verilmiş bir kararı değiştirmek Tanrı'ya meydan okumaktır. Tanrı hayatımızda ne kadar yer tutuyor pek bir fikrim yok ama verilmiş bir karar vardı ve kendime yapılmasını isteyeceğim gibi ona saygı duydum. Boynumu eğdim, yapmasaydım ne olurdu? Her şey daha kötüye giderdi tabi ki! Çünkü ben o filmlerde ki, dizilerde ki kolundan tutup gitme diyecek biri değilim. Ben daha çok Spock gibiyim, yarı insan yarı vulcanlı ve mantığın da en az duygular kadar önemli olduğunu düşünüyorum. O zamanlar böyle düşünmüyordum açıkçası, beni arkadaşlarım engelledi. Doğru mu yaptılar yanlış mı o bir muamma? Ve gelecekte neler olacak o ise tam bir bilinmezlik....

Araya ise neredeyse tam dört aylık bir yaz tatili girdi, çoğunlukla yalnızdım ve ya ailemleydim. Ve kesinlikle geçirdiğim en güzel yaz tatillerinden biriydi, ama her tatil gibi buna da doyum olmadı. Daha bitireceğim bilgisayar oyunları, okunacak kitaplar, yazılacak hikayeler ve çizilecek resimler kaldı. Hepsini yıl içince yapabilirmiyim bilmiyorum bakalım neler olacak ;-)

Bu tatilin en güzel yanlarından biri ise yurt dışının tadını aldım. Artık beni kimse bu ülkede tutamaz! Dışarıda daha doğrusu üç deniz mili uzaklıktaki ada da çobanlık yaparım burada bakanlık yapmam fark o kadar bariz ve net!

Daha yazılacak ne kaldı ki..... Hımmm..... evet yazın en güzel yanlarından biri ise hiç tanımadığım insanlarla sohbet ettim ve onları hala tanımıyorum :D nasıl mı derseniz; laf lafı açar, eğlenir gülersiniz ve güneş batmaktadır saate bakar ve koşarak plajdan ayrılırsınız. İsim sormak aklınıza bile gelmemiştir çünkü hiç tanımadığınız biriyle bebekliğinizden beri tanışıyorsunuzdur :) Tatilin en eğlenceli kısmı buydu bence iki-üç kez bu şansı yakaladım ama herkesle aynı güzellikte sohbet etmeyi isterdim ^.^ 

Bu yazıyı okuma şansları olur mu dersiniz ? 
Pek sanmam ama okusunlar ve beni bulsunlar isterdim :)

Veeeee..... Tatil bitti!
Yaz öncesinden kalan bir kaç yarım işin olduğunu odamın içindeki yığınların yerini değiştirirken farkettim onları hallettikten sonra yeni eğitim yılına hazır olmaya çalışacağım ama tatilden sonra o kadar zor geliyor ki anlatamam.



Hadi bakalım sağlıcakla kalın.... :)



7 Eylül 2013 Cumartesi

Eksik bir şey

Yazı yazmayalı amma uzun zaman olmuş. İlk defa telefonumdan yazmayı deniyorum ve sosis parmaklarıma bu minik şeyler küçük gelse de bu işi başaracak gibiyim. Öncelikle söylemeliyim ki bir hatam olursa affola! Çünkü önerileri kafasına göre yerleştiriyor mübarek :).

son zamanlarda bir eksiklik varmış gibi hissediyorum. Sanki bir işi yapmayı unutmuş, en yakın dostun doğum gününü unutmuş evlilik yıl dönümünü unutmuş yada hayati bir meseleyi hatırlamıyor gibi. Nedenini bulamadım bir türlü ama beni gereğinden fazla rahatsız ediyor.

Aklıma gelen tek şey ise tatilin artık bitiyor olması ve bir on gün sonra yeniden internet alemine dahil olacağım. Heh, gerçi pek bir paylaşım yaptığım  yoktu zaten fakat geri dönmeyi sabırsızlıkla bekliyorum. Belki de o eksiklik hissi buralara duyduğum ozlemdendir
ne dersiniz?

iyi akşamlar sağlıcakla kalın :-)