29 Mart 2014 Cumartesi

Favori blog mimi!

Favori olarak sürekli takip ettiğimiz ve okuduğumuz blogları ifşa etmemiz. Onları herkes ile paylaşmamız istenmiş, ben bencil bir insanım ve paylaşmayı sevmem ... :P

Fakat burada paylaştığım sevgi pıtırcıklarını sizde takip edin inanın pişman olmayacaksınız :-)


İlk takipçim, arkadaşım, dert ortağım Gülni.. beni blog dünyasına alıştıran melek! Hayatının samurayını arayan, hayallerinin peşini hiç bırakmayan biraz inatçı ama çok tatlı Kiraz çiçeği ninja dır. 



Çizimleriyle hayatımızı renklendiren, yazılarında kendimizden bir parça bulduğumuz Anarşi bizi pisicikleri olarak sahiplendi ve hepimizin duygularına ***Sahipsiz Cümleler*** ile sahip çıkıyor. 


Hikayeleri ve şiirleri ile soluklarımızı durduran pe hito bir çoğumuzun arayıp da bulamadığı Aşkın Bedenlenmiş Halleri ni anlatarak bir yol göstermeye çalışıyor. 


Almanyanın en güzel yerinde yaşayan ahukader o uzak diyardan bize hayatından bazı parçaları Ahu Kader adı altında bize anlatıyor. 


Hikaye, şiir, aşk, romantizm, ve hayat hakkında aradığınız her şeyden biraz biraz Şairin Defterin'de bulabilirsiniz. 


Aradığınız ve hayatınızı kolaylaştıracak bir çok bilgiyle beraber tatlı bir dünya Mor Rimel


Herkes çocuklarına masallar anlatırken alis hepimizin bilmesi gereken yetişkinlere masallar'ı tatlı bir dille anlatıyor. 


Önceleri farklı kişilerin yazdığını sandığım sonrasında ise bir kişinin farklı farklı hikayeler yazdığını öğrendiğim takip edilesi yer sade ve derin.





27 Mart 2014 Perşembe

Günlerden bugünler!

Bugün sabah çok huzurlu bir şekilde uyanmıştım. Güzel bir İzmir sabahı, güneşli hafif puslu bir hava ve çarşaf gibi bir denizden esen ılık bir meltem insanın yüzünü okşuyor 'Günaydın' diyordu. Taa ki okul servisine binene kadar!

İşte o insan öldüren müziklerin ilk notalarını duyduğum anda kulaklıklarımı unuttuğum aklıma geldi ve kendime lanet ettim. Bütün bir saatlik yol boyunca birbirinden depresif ve arabesk şarkılarla geçen yolculuktan sonra girilen quizden ne hayır bekliyorsunuz ki termodinamik dersini ilk defa anladığımı düşündüğüm soruların hiç birini yapamadım. Eh sonraki derslerde de haliyle bedenen sınıf içinde ruhen ise evrenin ayrı bir ucundaydım.


Ufak uzay yolculuğum sırasında yapmayı planladığım hayaller ile ilgili olasılıkları ve sıralamaları bir gözden geçirdim. Bu hayaller sırasında eksik olan bir durumu fark ettim, daha doğrusu minik bir rahatsızlık ama tam nedeni o mu diye emin olamadım.

Az önce HIMYM'ın sondan üçüncü bölümünü izlerken Robin'in annesinin konuşması biraz durumumu açıkladı bana, sanki yüzüne atılan bir bardak soğuk su gibi! Her ne kadar son zamanlarda hiç umurumda gibi davranmasam da bastırılmış olarak karşılıksız olarak güven duyabileceğim hayatım boyunca yanımda olacağına inandığım, kafa dengi bir varlığın ihtiyacı içindeyim. Arkadaş, dost veya aile değil, onlar var  tamam güzelde diğerinin yarattığı o tuhaf boşluk hissiyatı bambaşka.


Dizide bahsedildiği gibi önemli olan en büyük şey güven, sonrası ardı arkasına gelecektir belkide ama artık bir insana güvenecek veya kendimi yakın hissedecek kadar serbest bırakmıyorum kendimi. Hatta yeni insanlarla tanışma konusunda bile çok seçici ve çekingenim. Bu durumun farkında olmam ve rahatsız da olmama rağmen bir türlü hissiyatımı ve auramı değiştiremiyorum. Benim güvensizliğim, karşı tarafa da güvensizlik aşılıyor ve bu durumu da aşabilecek, bana ulaşabilecek birinin karşıma çıkma ihtimalinin de olmadığını tahmin ediyorum. Çünkü günümüzde artık kimse bir insanı tanımak için uğraşmaya, çaba göstermeye çalışmıyor geçici eğlencelerin peşinde dörtnala geziniyor.


En yakın arkadaşlarımın dediği gibi orta çağdan kalma şövalyelik ruhumu bir kenara bırakıp değişmem, çağa ayak uydurmam lazım ama ben hala paladinlikten vazgeçemiyorum. Sanırım en kısa zamanda bir zaman makinesi bulup ait olduğum döneme gerçek aşkların, romantizmin ve sevgilerin yaşandığı yüzyıllara geri dönmeliyim.



25 Mart 2014 Salı

Ortaya Karışık

"Hey! Master! Everything little little into the middle! 




Ülkenin gündemi Cem Yılmaz'ın esprisi gibi her şeyden biraz biraz var hemde tam ortaya yapıyorlar.




Her neyse ülke gündemine girersem çıkamam o yüzden bir an önce ülkeden çıkacağım gibi görünüyor. Fakat küçük bir problemin baş gösterdiğini fark etmemle birlikte çözüme dört kolla sarıldım. İngilizceyi unutmaya başlamışım. Kelimeler teker teker aklımdan uçup gidiyor ve ben onları tutamıyorum. Hani dilinizin ucuna gelirde söyleyemezsiniz ya bir şeyi aynı o duruma düşüyorum çoğu zaman ve üstüne benzer anlamda ama alakasız olan kelimeleri kullanıyorum komik oluyor biraz. 

Daha önceden okumuş olduğum ingilizce kitapları yeniden okumaya başladım. Bu hafta Jurassic Park'a başladım ve ne kadar eğlenceli olduğunu, dinazorlara olan merakımın hiç gitmediğini. Hatta keşke öyle bir park yapılsa gönüllü bakıcı bile olabileceğimi düşündüm içimden. 


Okul deseniz, mini sınavlarımız başladı ve bitti bitecek. Hemen arkasından ise 'vizeler is coming!'  Bu aralar hiç bir şey bilmiyormuş tribindeyim ve çalışmayı düşündüğümde bile uykum geliyor. Garfield gibi oldum. Hem düşünsel hem fiziki olarak. Göbeğimi gördüğümde kaçasım geliyordu ki neyse spora başladım! Baklava çıkarmak gibi bir niyetim yok açıkçası sadece belirlediğim sağlıklı kiloma ulaşayım yeter.



Bugün İzmir ve Manisa çok güzeldi, her ne kadar dolu, sağanak şeklinde de ara ara yağsa da genelde ben tam yağmurun çisil çisil süzüldüğü zamanlarda dışarıda yürüyordum. Havalarında sıcaklığı buna eklenince sanki yaz yağmurlarının altında ıslanıyormuşum gibi içim bir huzur ve sevinç ile doluydu bütün gün. 


Sadece bir insanla tanışmak bambaşka bir dünya ile tanışmakmış onu daha iyi anladım. Ve insan türünün mutlu olmak için ihtiyaç duyduğu tek temel koşul iletişim kurmak. Eğer biri ile bilgi alışverişinde bulunuyorsanız istemsiz bir mutluluk yaşıyorsunuz, heyecana kapılıyorsunuz. 
Özellikle de kendimi çok fazla ulaşılmaz gördüğüm bu bahar günlerinde iki çift laflamak iyi oluyormuş ya!



Şu nisan yağmurları bir kesilsin de kordon boyunda çimlerin üzerine uzanıp güneşin batışını izleyeyim. Birazda çiğdem çitlerim ;-)

20 Mart 2014 Perşembe

3 Soru mim

Deepcim hiç kaçırmamış mimlemiş :-)
Bende hiç vakit kaybetmeden soruları cevaplandırayım dilim döndükçe...


1. Neden "blog adın" ?

Everything about nothing, hiç bir şey hakkında her şey! Tam da adı gibi bir blogum var, bu kocaman evrende hiç bir başarımda bulunmamış bir hiç olarak ben kendim hakkındaki her şeyi buradaki yazılarıma sıkıştırıyorum. Bazen direk, bazen hikayelerin içine sıkıştırarak, belki bir şarkı içinde, belki de bir fotoğraf karesinde...

2. Hayat felsefeni belirleyen söz nedir?

En sevdiğim kitap serisinin en güzel sözü olarak ' Çark dilediği gibi dokur!' kader, tesadüf ve seçimler kavramlarına bambaşka bir bakış açısı katıyor bana göre.


3. Kendimle ilgili 3'ü doğru 4 şey?

a) Tembelin tekiyimdir.
b) Sıkıcı ve öngörülebilir bir insanım.
c) Bilgisayar oyunları hayatım.
d) Sevgili olaylarından hiç anlamam.




Bu mim'e ek birde Deep'in kendi hazırladığı çalıkuşu mimi var.


İlk anılarımız nelerdir? Hangi yaşa kadar inebiliyoruz?

İlk anılarım benim için her ne kadar eğlenceli gibi görünse de 3 yaşımdayken, büyüdükçe anladığım ve güzel olmadığını farkettiğim olaylar. Fakat minikcik bir anı parçası olarak babam testere ile sandık hazırlamak için kereste keserken talaşları temizlemek için testere altına parmağımı soktuğumu hatırlıyorum. İzi hala parmağımda :D


Mimlediklerim; Gülni.., Alis, Pehito, Ahu kader, mor rimel, Anarşi, Moira M. (Daha önceden mimlenmişleri ve yapmış olanları azat ediyorum :P )


18 Mart 2014 Salı

Bugünlerde yapmak istediklerim

Havalar çok güzel gidiyor, güneşin ruhumu ısıtmaya başlaması ile şenlenen yaşam dolan ruhum, sınavlar başlayacak ders çalışmalısın diye yakınan depresif ruh halimle büyün bir çatışmak içinde. Öyle bir an geliyor ki bir çok şey yapmak için enerji doluyor içim, ya da üzerime kapıları kapatıp karanlık şatomun zindanlarına kilitlemek istiyorum kendimi.

Fakat yaşam dolu yanım her zaman ki gibi ağır basıyor. Ve yapmak için sabırsızlandığım şeyleri tumblr resimleri aracılığıyla sizinle paylaşayım :-)


Fütursuzca çocuklaşıp baloncuklar yapmak istiyorum 


Yollara düşüp dağ bayır dolaşmak, nehirlerde yüzmek, açık havada kamp yapmak işte bu!



Bir dilek balonunu gökyüzüne yollayıp ardından el sallarken içimden bir dilek dilemek istiyorum.


Sevgilimle eğlenmek, kahkahalar içinde saatlerce gülmek...


Denizin en güzel manzaralı yerinde kumsala uzanıp güneşin doğuşunu ve batışını,


Muhteşem bir festivalin sonunda atılan görkemli havai fişeklerin ışıltısını izlemek istiyorum.


Evimin çatısında geceleyip yarim ile yıldızları seyretmek,


Dünyanın en büyük ve eğlenceli Rollercoasterin de adrenalin bombası yaşamak,


Onun teninin kokusunu içime çekmek,


En saf sevgiyi topladığım papatyalarla göstermek,


Ve nerede olduğunu umursamadan mutlu olmak!

İyi akşamlar,
Sevgi ve ışık hep üzerinizde parıldasın! :-)

12 Mart 2014 Çarşamba

Baharı beğenmeyen böcükler

Bahar geldi sayılır, gerçi bugünler biraz kıştan kalma ama güneş o sıcak yüzünü göstermeye başladı. Tüm doğanın ve canlılarında hareketlenmesi, kanının kaynaması nasıl başladıysa aynı şekilde insanlarında damarlarında yaşam kıpır kıpır.



Okulda, sokaklarda fark ettiğim insanlar sürekli bir arayış içinde, fakat hepsi bulamamaktan muzdarip. Arada şanslı böcükler de yok değil tabi. Fakat geneli kısa süreli kur yapıyorlar çünkü insanların bir başka insanı tanımaya ayıracak kadar vakitlerinin olmadığını sanıyorlar. Günümüzde aşk müessesesi arı misali çalışıyor, bir o çiçeğe kon git başka bir çiçeğe kon sonra bir başkasına sonra yine eskiden uğradıklarından birine kon. Polen topla, gez dolaş eğlen şeklinde. Artık insanların sevilmeyi hak etmediğini düşünüyorum, eskidense hiç sevemeyeceğim özelliklere sahip insanları işte bu sevilmeyi hak ediyor diye sevdiğimi hatırlıyorum.


Neden mi? Çünkü artık adem oğlu ve havva kızı kendi narsistliğine o kadar kaptırmış ki aradığı özelliklerin tamamına sahip biri ile tanışsa bile elindeki ben aynasına bakmaktan vazgeçmiyor. Ruh eşinin yüzüne bile bakmıyor, hatta onu tanımaya bile gerek duymuyor.

İstatistiksel olarak 2. tür hataya giren aslında doğru olabilecekken kendi kriterlerimizin dışında kaldığını düşündüğümüz kişileri dışlamak durumu bizi bir başka hataya kriterlerimiz içinde olmayan insanları hayatımıza kabul etmeye yöneltiyor. Sonrasını ise zaten biliyorsunuz, hüzün ve göz yaşı. Tanrıya yakarmalar neden ben sitemleri içinde.

Ah bu konuya nereden mi geldim? YouTube'nin önerileri ve sevgililer günü için hazırlanmış bir video; Yalnızlık Hakkındaki Gerçek




10 Mart 2014 Pazartesi

Monte Kristo Kontu

Ah Edmond Dantes!

Sevdiği kıza kavuşma hissiyle yanıp tutuşan genç ikinci kaptan, kaptanın hastalık sonucu ölmesi üzerine Firavun adlı geminin başına geçer ve hikayemiz başlar. Bu hevesli, genç olduğu kadar becerikli ve kör kütük aşık olan yakışıklı adam, gemi muhasebecisinin, komşusunun ve sevdiği kıza aşık olan bir adamın oluşturduğu bir tuzağın ortasında kalarak savcı önüne çıkartılır hem de tam sevdiği kız katalan güzel Mersedes'le evleneceği dakikada. Savcı onun suçsuz olduğunu bilmesine rağmen İf şatosuna gönderir ve ıstırap günleri başlar Edmond için...

Tam aklını yitirmek üzereyken Rahip Faria ile tanışır. Onun arkadaşlığı, dostluğu ve öğretmenliğiyle kendini bir hapishane hücresinin içinde geliştirir. Beklenmeyen bir ölüm onları ayırana kadar ve kafasında oluşan intikam duygusunu gerçeğe dönüştürmek için harekete geçer. Hapis yıllarında geçirmiş olduğu değişim Edmond Dantesi öldürmüş Monte Kristo kontunu ortaya çıkarmıştır. 

Ve artık onun mutluluğunu, gençliğini ve hayatını elinden alan insanlardan intikam alma vakti gelmiştir...



Bu kadar kalın kitap okunur mu?
Sen bunu gerçekten okuyor musun?
Hayatımda okuduğum kitapları üst üste koysam bu kadar olmaz. 

Şeklinde aldığım tepkilere rağmen tadı damağımda kalarak okudum muhteşem bir kitap. Alexandre Dumas gerçekten bir baş yapıt çıkarmış. Kitabın içinde Napolyon'dan III.Selim'e tarih, Dante'den Shakespeare'ye edebiyat ve Fransız, Türk, İtalyan yaşam tarzlarını yansıtan anlatımlar mevcut. Zaten hikayemiz Bin Bir Gece Masallarından parçalar gibi ilerliyor. Kitabın en basit iki dersi dibe vurmadan yukarı çıkamazsınız ve yağılan hiç bir haksızlık cezasız kalmaz diyebilirim basitçe. Fakat eğer okuma fırsatı bulursanız hikayeden çıkaracağınız dersler ve öğreneceğiniz hayatın geçekleri arasında bu ikisi yüzeyselliğin yüzeyseli.


Şimdi bir daha filmini izleyeceğim ve bu kitabın hayata bakışıma bambaşka bir pencere açtığını de itiraf etmem gerekmekte. Sizde okuyun bana hak vereceksiniz.

İyi akşamlar :-)

7 Mart 2014 Cuma

Bir birlikteliğin şarkıları

Hasta yatağımda dinlenirken parmaklarım radyoya gitti. Uzun zamandır kullanmamışım adını bile hatırlamadığım bir frekansta eski slow parçalardan çalıyor. Her şarkının giriş melodisi şarkıya özdeştirilmiş bir anıyı anımsatıyor zihnimde. Genç aşık iken ne çok dinlemişim meğerse o şarkıları...



Biraz düşündükten sonra aklıma gelen şarkılardan bir ilişkinin hayat hikayesini hazırlayayım dedim. Genelde Şarkı isimlerinden sıralama takip edilebilecektir ama şarkıları da dinleyin derim ;)




Ve unutmamak lazım ki aşk şöyledir;


Resimler Tumblr'dan alınmıştır.

2 Mart 2014 Pazar

Sevgili sorunsalı

Cuma akşamına bütün yaşam enerjim tükendi...
Hayatımda zihinsel olarak hiç bu kadar yorulmamıştım, teşekkürler ufak afacanlar!

Pazar gününe gelmiş olmamıza rağmen hala bitkin haldeyim, işe biraz stres, biraz da havanın kapalılığı eklenince aman dokunmayın tosunuma moduna girdim.


Eh tabi ruh hali yerin kilometrelerce altında sıkışmış bir kuşun özgürlüğü gibi karanlık içinde olunca insan kafası hemen bir kurtarıcı aramaya başlıyor. Tanrı'nın da hep böyle koşullarda çıktığını düşünüyorum, çünkü sadece içimiz daralınca veya bir sıkıntı başımıza gelince ona koşulur. Çok zengin bir insanın şükredip 'bana bu kadar yeter birazda olmayanlara el uzat' dediğini hiç duymadım.


Asıl konuya dönersek bu istemsiz karanlığa düşmüş, enerji yoksunu ve solmakta olan ruh yanında birilerinin olmasını istiyor. Ailemiz her zaman yanımızda olsa bile tedavi yarım kalıyor, dostların varlığı çoğu zaman çevreyi aydınlatmaya yetmeyip sadece geçici bir unutkanlık sağlıyor. Bu sebeple yalnız olan bizler bir eş, bir ruh ikizi, bir sevgili bulma arayışında oluyoruz. Bazı zamanlarda da pişman oluyoruz çünkü doğamız böyle, ne karşı cinsle geçine biliyoruz ne de karşı cinssiz yapabiliyoruz. Sürekli bir kavganın içindeyiz. Evrenin doğasında var sanırım Ying ve Yang hikayesi...





Bugün aradığım daha çok arzuladığım ama bulamadığım his ise tamamen güvendiğim, kalbimde sevgisini hissettiğim birinin omzuna başımı yaslamak ve gözlerimi kapatmak, sessizliği dinlemekti. Fakat mümkün değil, çünkü son zamanlarda ruhumun içine baktığımda tanıdığım, tanımadığım kimseye tam bir güven duymuyorum. Yaşananlar... Bu güvensizliğin hissiyatı ise araya hendekler kazılmasına duvarlar örülmesine sebep oluyor. Karşısı bunu hissederse o da aynı tedbirleri alıyor ve yan yana durmakta olan kalelerden bir farkı olmuyor iki insanın.


Ve bu güven çok hassas, önemli bir şey. Onun için çok uğraşlar, çok savaşlar verilmesi gerekiyor artık duvarların yıkılması, hendeklerin kapatılması zor iş. Lakin herkes kendi duvarlarının arkasında yalnızlığına ağlamaya ve o duvarı yıkacak fatihi beklemeye o kadar fazla odaklanmış ki kimse bir başkasının fatihi olmak için her hangi çaba göstermiyor. Çünkü hiç kimsenin içinde o büyük sevgi ışığının parlaklığı kalmamış. Sevginin kutsallığını unutmuş ve onu yıpratmak için elimizden geleni ardımıza koymuyor. Her fırsatta sevgiyi kendi sırtımızdaki hançeri bir başkasının sırtına saplamakta kullanıyoruz. Aynı olayların tekrar yaşanmaması içinde kurmuş olduğumuz o büyük kalenin içindeki en derin ve zifir karanlık zindanların en ücra noktasına yerleşerek kendimizi soyutladığımız dünyadan korunduğumuzu sanıyoruz.

Ben de bu yanılgı içinde hala sevginin gücünü bana gösterecek olan ilahi varlığı zindanın kapıları kilitlemiş bir şekilde hiç bir çaba göstermeksizin bekliyorum ki hiç gelmeyeceğini yüreğimde hissederek.

Biliyorum ki, bir şey yapmadan olduğum yerde durarak geleceğimi değiştiremem, mutluluğu yakalayamam. Yine de yüreğimin arzusu pasifizm, yani 'otur oturduğun yerde.'

Bakalım halim ne olacak?