22 Haziran 2015 Pazartesi

Dönüşe az kala!

Eh Erasmusun bitmesinin en güzel yanı ise özlediklerime kavuşmak olacak. Aileme, evime, kontese, arkadaşlarıma, İzmir'in körfez kokusuna ve en en önemlisi sevgilime kavuşmak olacak.


Hep özel kişiyle neler yapacağımı yazıp durmuşumdur bloğumda ve tam o özel kişiyi bulduğum günlerde uzak diyarlara yola çıktım. Sevdiğiniz, gönül bağladığınız, kalbinizi emanet ettiğiniz birinden böylesine uzun bir süre ayrı kalmak gerçekten zor. Neyse ki, artık özlem sona erecek! Ve sonunda hep hayalini kurduğum şeyleri gerçekleştirebileceğim onunla.

Gönlümün efendisini ilk gördüğüm anda ona kocaman sımsıkı sarılacağım büyük ihtimalle, hatta imkanı olsa göğsümden içeri sokabilirim o kadar özledim...



Doyasıya yemek yiyeceğiz, çünkü ben türk yemeklerini çok özledim. Hatta o bana yapacak bile bir kaç tanesini ^.^


Eh o kadar yedikten sonra biraz yediklerimizi eritmek, spor yapmak lazım değil mi?



Madem yaz gelmiş ve tatil var denize gitmeden olur mu?



El ele yürüyüşler yaparız birlikte,..



Güneşin batışını izleriz sahilden,



Dağlara çıkıp kamp yapacağız



Gökyüzündeki yıldızları izleyip, göktaşı yağmuruna yakalanıp dilekler dileyeceğiz onunla..



Favori filmlerim beraber izleyeceğim kurbanı bekliyordu :D



Bazen sadece sessizce yan yana oturacağız. Çünkü onun yanında olmak bile yetiyor mutluluğa!



Ve nice küçük sürprizlerle yaşlanacağız el ele, yan yana, sevgi, saygı ve güvenle!






Avrupa avrupa

Erasmus programının son haftasına artık girmiş bulunmaktayım. Tüm dersler tamamlandı, notlar alındı. Sadece gerekli bürokrasi işlemleri kaldı geriye, onları da bu hafta tamamlayacağım ve elveda Avrupa!




İçimde bir burukluk var, ülkeme dönüyorum diye değil aslında buraları bırakıyorum diye çünkü maalesef ki benim güzel ülkemde buradaki yaşam standartları yok. İnsanlar burada size insan gibi bakar ve ona göre muamele ederken, canım ülkemde herkes birbirine hayvan gibi bakıyor...

Polonya'dayım ve buranın insanlarında var olan rahatlığı hissedebiliyorsunuz, belki burada da her şey tıkırında gitmiyordur bilemiyorum tabi ki ama bunu kesinlikle hissetmiyorsunuz. Huzur var buralarda açıkçası! İzmir'de yaşıyor olmama rağmen orada bile böyle rahat olamıyorsunuz. Çünkü ben burada zifir karanlık bir sokakta bıçaklanacağım korkusu içime düşmüyor. Ama Türkiye'de gündüz gözüyle bok yoluna gidebileceğimi en minik kemiğime kadar hissediyorum.

Hayat koşuşturmasını burada görmüyorsunuz mesela, her şey o kadar dakik ve uyumlu ki görmeniz lazım. Otobüsteki tabelaya göre dakikasında otobüsünüz geliyor. Korna sesi yok sokaklarda, yaya yolunun kenarında yaya gören şoför yolunu verir ki siz yola bastığınız an trafik duruyor. Ülkemde olsa öküz herif kornaya basar, küfreder, arabasıyla seni ezer, sonra çıkıp birde döver. Ölürsün ama o elini kolunu sallayarak gezmeye devam eder ve öldüğüne kalırsın...


Kesin sende çok abartıyorsun diyebilirsiniz. Fakat bu minik şehir Lublin'de gördüklerimden sonra burada 50 ömür bile yaşarım dedim. Belki bazen sıkıntıdan patlarım çünkü Manisa kadar bir şehirden ve bir o kadarda tutucu bir şehirden bahsediyoruz kendi dinlerinde. Her gün haberlerde tecavüz taciz haberlerini okurken sevgili ülkemde ki! Elin gavur ülkesinde böyle bir şeye rastlamak meteot düşmesi kadar nadir ve onun kadar büyük bir olay duyduğum kadarıyla.

Peki hal böyle olunca siz ne yapardınız, duygusal ve milliyetçi olarak değilde bir insan olarak çocuklarınızın geleceğini düşünerek yorum yapın!